beraberce Değişim Programı: Hafıza Mekanları

  • 26
    aralık
    beraberce Değişim Programı: Hafıza Mekanları
    Bugünden beraberce: Hafıza ve Barış Buluşmaları
    DETAYLI BİLGİ
  • 21
    aralık
    beraberce Değişim Programı: Hafıza Mekanları
    Lara Özlen ile Deneyim Paylaşım Atölyesi: Pink Armenia-Ermenistan
    DETAYLI BİLGİ
  • 22
    kasım
    beraberce Değişim Programı: Hafıza Mekanları
    Umut Erdem ile Deneyim Paylaşım Atölyesi - Umut Tüneli Müzesi Saraybosna
    DETAYLI BİLGİ
  • 18
    ekim
    beraberce Değişim Programı: Hafıza Mekanları
    Deneyim Paylaşım Atölyesi: Gökyüzü Kahramanları ve Haysiyet Devrimi’nin Müzesi-Maidan
    DETAYLI BİLGİ
  • 25
    haziran
    beraberce Değişim Programı: Hafıza Mekanları
    Deneyim Paylaşım Atölyesi: Zelal Pelin Doğan ile Esma Hafıza Mekanı Müzesi
    DETAYLI BİLGİ
  • 28
    Mayıs
    beraberce Değişim Programı: Hafıza Mekanları
    Atölye - Hafızanın Peşinde: Geçmişi ve Geleceği Kurtarmak
    DETAYLI BİLGİ
  • 20
    Mayıs
    beraberce Değişim Programı: Hafıza Mekanları
    Atölye - Wannsee Konferans Evi: Umuda Bir Fener
    DETAYLI BİLGİ
  • 20
    nisan
    beraberce Değişim Programı: Hafıza Mekanları
    Atölye: Sergei Parajanov’un Artistismus'u
    DETAYLI BİLGİ
  • 01
    mart
    beraberce Değişim Programı: Hafıza Mekanları
    beraberce Sohbetler: Sokaklar, Sokaklar, Kadınlar
    DETAYLI BİLGİ
  • 25
    şubat
    beraberce Değişim Programı: Hafıza Mekanları
    Deneyim Paylaşım Atölyesi: The Hague Peace Projects
    DETAYLI BİLGİ
Proje Hakkında

Hatıla! projesi kapsamında gerçekleştirdiğimiz “beraberce Değişim Programı: Hafıza Mekanları programını DVV International’ın Türkiye temsilcisi ve stratejik partneri olarak yürütüyoruz.

Programda 2017-2019 yıllarında kolektif hafıza, hatırlama, unutma ve yüzleşme konularına ilgili ve eleştirel yaklaşımı olanların, hafıza ve vicdan mekânlarının demokratikleşmeye katkıda bulunabileceğine inananların, dünyadaki deneyimlerden yararlanmalarını, bilgi ve deneyim değişimi yapmalarını ve bu deneyimi Türkiye için işlevselleştirmelerini amacıyla onlarca gönüllümüz dünyanın dört bir yanındaki hafıza ve vicdan mekanlarında 30-60 gün geçirdiler. Deneyimlerini blog yazılarıyla paylaşan beraberce gönüllüleri, Deneyim Paylaşım Atölyeleri ile de Arjantin’den Bosna’ya, Hollada’dan Güney Afrikaya çeşitli hafıza ve vicdan mekanlarına dair deneyimlerini, çalışma alanlarını paylaşmaya devam ediyor.  

 

Proje
Hande Kayma / beraberce Değişim 2018 Gönüllüsü / Temmuz 2018

Bu ikinci blog yazım Washington D.C’deki Birleşik Devletler Holokost Anma Müzesi (USHMM)’ndeki gönüllüğümün ikinci yarısı hakkında olacak.

Daha önceki yazımda da açıkladığım gibi USHMM yalnızca sergilerden oluşmuyor aynı zamanda, kütüphanesi bünyesindeki kitaplarla, arşivlerindeki tarihi belgeler, fotoğraflar ve Holokost kurtulanlarının yaptığı her türden eşya ve belge bağışıyla Holokost çalışmaları için de dünya çapındaki en önemli merkezlerden biri konumunda.

Bu yüzden USHMM’deki gönüllülük süremin ikinci yarısı, ilk yarısında yaptığım gibi Holokost kurtulanlarının anlatılarını ziyaretçilerden gelen farklı sorular eşliğinde tekrar tekrar dinleyip her seferinde onların yaşam öykülerine dair farklı bir ayrıntı yakalamanın yanı sıra, daha çok müzenin arşiv ve araştırma birimlerinde geçti. Bunlardan, özellikle Holokost Kurtulanları ve Kurbanları Kaynakları Merkezi’nde öğrendiklerim çok çarpıcı ve etkileyiciydi. Bu birimin öncelikli amacı Holokost kurbanları ve kurtulanlarının Nazilerin onlara yaptıklarına dair bireysel hikayeleri ortaya çıkarmak, korumak ile bunların gelecek kuşaklara aktarılması birinci sırada geliyor.

Bu işi de çeşitli şekillerde yapıyorlar. Öncelikle bir ön araştırma yapmak isteyen herkes müzede bulunan bilgisayarlardan veya evlerinden müzenin sitesine giriş yaparak belli kriterlere göre (isim, numara, varsa aranan kişinin tutulduğu kamp bilgisi) ulaşmaya çalıştıkları bilgileri sorgulayabiliyor. Daha detaylı bilgi isteyenler ikinci kattaki ziyaretlerini tamamladıklarında karşılarına çıkan masada bulunan formları doldurarak Holokost mağduru bir aile büyüklerine dair bilgi talep edebiliyor. Aynı şeyi müzenin web sitesinde verilen ilgili adreslere e-mail atarak yapmak da mümkün. İki şekilden biriyle bir talep oluşturulduğunda merkezde çalışan Steven, Laura veya Jude talebi oluşturan kişinin bilgi almak istediği Holokost mağduruna ilişkin bir dosya açıyor ve müze arşivlerinde bulunan veritabanından sözkonusu kişiye dair mevcut olan tüm bilgi ve belgeleri derleyerek istekte bulunan kişiye sunuyor. Ancak, aranan kişiye dair bilgi bulmak her zaman mümkün olamayabiliyor. Çünkü kurbanlar “insan” olarak görülmediklerinden isim, soyisim, doğum tarihi vesaire gibi detaylı bilgiler yerine kampa alınan kurbanlara verilen numaralardan başka -Auschwitz gibi çok büyük çaplı ölüm kampları harcinde- onlara ait bir kayıt tutulmamış. Bazı kayıtlar ise Naziler 2. Dünya Savaşı’nın sonunda yenilgiye uğrayacaklarına emin olduktan sonra imha edilmiş. Bu sebeple hakkında bilgi alınmak istenen kişiye dair en ufak bir ize ulaşılamaması çok rastlanan bir durum. Müzenin bu biriminde 8 yıldır çalışan Laura bana burada çalışmaya başladığı yıllarda araştırmalarının sonuç vermediği durumlarda mutlaka bir şeyleri atladığını düşünüp, kendi hatası sebebiyle aradıkları kişiye ulaşamayan aile bireyleri olabileceği fikriyle uykularının kaçtığını, fakat daha sonra bu şekilde birçok durumla karşılaşıldığını anladığını söyledi. Çünkü gerçekten de düzgün şekilde kaydı tutulmamış Holokost kurbanlarının sayısı tutulanlardan kat kat fazla.

SADECE BİR YÜZÜK VASITASIYLA BULUNAN İNSANLAR

Tam da belge eksikliği konusuna girmişken size ABD Holokost Anma Müzesi ile dünyanın en geniş kapsamlı soy araştırmaları sitesi ancestry.com’un işbirliğiyle yürütülen Dünya Hafıza Projesi’nden bahsetmek istiyorum. Müzenin arşivlerinde çok sayıda taranmış ancak sınıflandırılmamış ve bilgisayar aramasına hazır hale getirilmemiş milyonlarca tarihi belge var. Örneğin Steven’ın anlattığına göre Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra müze, eski Sovyet ülkelerinden Holokost’a dair tonlarca tarihi belgenin birer kopyasını alıp, saklamış. Ancak bu ve bunun gibi birçok tarihi belge veritabanı aramasına uygun hale getirilmeyi bekliyor. Bu proje, dünyanın her yerinden isteyen herkesin sadece bilgisayarlarına indirecekleri bir program aracılığıyla bahsi geçen bu dijital fotoğraf halindeki belgelerde yazanları belirtilen alanlara bilgisayarda doldurarak veritabanına dahil edilmesini sağlayarak katkıda bulunabileceği bir proje. Yapmanız gereken tek şey ancestry.com’da bir hesap açmak ve https://www.ancestry.com/cs/wmpadresinde verilen programı bilgisayarınıza kurmak. Sonrasında boş zamanlarınızda bu sisteme girerek tarihi belgelerdeki bilgilerin müzenin veritabanına aktarılmasına yardımcı olarak daha fazla belgenin işe yarar hale gelmesine yardımcı olabilirsiniz. Daha fazla belgenin aratılabilir hale gelmesi demek daha fazla insanın sevdikleri ve yakınları hakkında bilgi alabilmesi demek. Bunu isteyen herkesin yapabilmesi ise ayrıca güzel.

Bu birimde çalıştıktan sonra burada çalışan Jude,Steven ve Laura’ya çok imrendim, çünkü hayallerimdeki iş diyebileceğim bir işleri var. Bana göre başvurulardan gelen ufak tefek ipuçlarından yola çıkarak belgeler üzerinden araştırma yapıp, kaybolup dağılmış ailelerin yeniden bir araya gelmesine yardımcı olmak gerçekten kutsal bir görev. Bu ufak ipuçları bazen bir isim, soyisim, esir alındıkları kampın ismi veya bazen bir eşya bile olabiliyor. Merkezin bireysel ve isim bazlı araştırmalarını yürüten ve kurban ve kurtulanları tespit için müzenin kullandığı Uluslararası Takip Sistemi (ITS) ile müzenin arşiv koleksiyonuna nasıl erişildiğini anlatan Laura, bana bir keresinde sadece bir yüzük vasıtasıyla bir kurtulana ulaştıklarını anlattı. Üzerinde sadece isim soyisim baş harfleri ile bir numara olan bu yüzüğün sahibi, öleceğini düşündüğü bir gün yüzüğü kendisinden bir hatıra olarak arkadaşına teslim ediyor. Daha sonra bu kişi kamptan kaçmayı başarıyor. Yıllar sonra kaçan kişinin çocukları gelip bu hikayeyi müzeye anlatıp yüzüğün sahibini bulmak istediklerini söylüyorlar. Laura yaptığı araştırma sonucu yüzüğün sahibinin kimliğini ve hala hayatta olduğunu tespit ediyor. Onu aradıklarında çok yaşlı olduğundan konuşamadığı için telefonu bakıcısı açıyor. Bakıcı daha sonra yüzük hakkında bilgisi olup olmadığını sorduğunda yüzüğün sahibinin ağladığını anlatmış. Steven’ın anlattığı başka bir hikayede ise uzun yıllar babasından bir iz arayan bir beyefendi, tüm ipuçları babasının ölüm kamplarından birinde öldüğüne işaret etse de bulduğu önceki bilgilerden tatmin olmayıp aramaya devam etmiş, en sonunda müzedeki bu uygulamadan haberdar olup başvurduğunda Holokost Kurbanları ve Kurtulanları Kaynakları Merkezi’nin veritabanındaki bilgilere göre babası hala hayattaymış ve İsrail’de kendi yaşadığı yerden sadece 30 mil ötede yaşıyormuş. Bunun gibi mutluluk verici anlar merkezde sıkça yaşanıyor.


Uluslararası Takip Sistemi -International Tracing System (ITS)

Ancak veritabanında yapılan her araştırmanın sonucu bu şekilde mutlu sonlanmıyor. Laura’nın bana araştırmalar hakkında söylediği önemli bir nokta, bir bilgiye ulaşılsa bile bunun her zaman arayışta olan aileyi mutlu edecek türden olmadığıydı. Bulunan bilgiler kimi zaman aile bireyleri tarafından bile bilinmeyen bazı tatsız gerçeklerin ortaya çıkmasına sebep olabiliyordu. Bununla ilgili Laura’nın paylaştığı bir örneği aktarıyorum. Laura bir gün her zamanki gibi hakkında bilgi talep edilen Holokost’tan kaçıp ABD’ye göç etmek isteyen bir aileyi incelerken, çok çarpıcı bir bilgiye ulaşıyor. Bu kısmı anlatırken Laura’nın sesinin titremeye başladığını farkettim. Mevcut belgelere göre tüm aile kabul edilmiş, sadece biri dışında. Ailenin kızının göçmenlik talebi, zihinsel engelli olması sebebiyle reddedilmiş, aile de muhtemelen çoğunluğu kurtarmak adına kızlarını orada bir bakıcıya bırakıp ABD’ye göç etmişler. Laura kızın bakıcısı aracılığıyla ailesine yazdığı mektuplarda onları ne kadar özlediği ve sürekli ne zaman döneceklerini sorduğundan bahsedince ikimizin de gözleri nemlendi. Laura için aileye ait bu acı gerçeği öğrenmekten daha güç olan şey, bu durumu ailesi hakkında bilgi almaya çalışan kadına açıklamaktı. Belki de kadın bir teyzesi olduğunu bilmiyordu bile, dahası teyzesi hala hayatta olabilirdi. İnsanların geçmişlerine ait bu hassas bilgilere erişmek ve bu gibi durumları insanlara kırmadan açıklamak zorunda kalmak da Laura ve diğerlerinin işlerinin zorlayıcı yanı.

Müzenin yürüttüğü diğer bir proje ise “Beni Hatırlıyor musun?” projesi. Çocuklar muhakkak ki her savaş ve katliamda olduğu gibi Holokost’un da en çok etkilenenleriydi. 1933 ve 1945 arasında Nazilerin kirli politikaları sonucu milyonlarca çocuk yerlerinden edilip ailelerinden koparıldı. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra kimi yardım kuruluşları ailelerine daha kolay ulaşabilme ümidiyle sağ kurtulan çocukların fotoğraflarını çekip arşivlemeye başladı. Şimdi 65 yıl sonra, ABD Holokost Anma Müzesi’nin yapmaya çalıştığı şey ise bu fotoğraflar üzerinden bu çocukların bugün nerelerde olduğunu bulmak ve bu bilgileri gelecek kuşaklar için saklamak. Müze ziyaretçilerine soruyor “Onları bulmamıza yardım edecek misiniz?”. Çünkü bu konuda da müzenin yardıma ihtiyacı var. İnternet sayfasına girerek 1000’den fazla fotoğrafı inceleyip içlerinden tanıyor olabileceği kişiler olanlar müzeye ulaşıp bilgi verebiliyor. Bu şekilde ulaşılan çocukların şimdiki hallerine ait fotoğrafları da sitede bulmak mümkün.

Tüm bu derinden etkileyen bilgileri edindiğim Kaynaklar Merkezi görevimden sonra üçüncü haftamda, bir devlet okulunda bir grup lise öğrencisinin ve Holokost kurtulanlarının buluştuğu, müze tarafından düzenlenen Sanat ve Hafıza Projesi isimli bir atölyeye katıldım. Bu bir hafta süren proje boyunca öğrenciler Holokost kurtulanlarının hikayelerini onların ağzından dinliyor ve duydukları hikayeye binaen görsel bir çalışma yapmaları gerekiyordu. Tüm bu etkinliğin asıl amacı ise lise çağındaki öğrencilerin Holokost konusunda bilgilenmeleri ve bildiklerini kendi çevrelerine de aktarmaları. Kısıtlı zamanım sebebiyle 6 grupta toplam 25 öğrenciyle yapılan bir haftalık bu atölyenin yalnızca bir gününe katılabilmeme rağmen, nasıl bir şey ortaya çıkarabileceklerine dair fikirleri tartıştıkları ve yavaş yavaş taslakları çizmeye başladıkları zamana geldiğim için duydukları hikayelerin öğrencilerde farkındalığı nasıl artırdığını ve benzer hikayelerin farklı öğrencilerde ne gibi farklı çağrışımlar yaptığını görmek öğreticiydi.


Müze gönüllüsü Harry Markowicz’i çocukluğunda kurtaran Belçikalı Adele Vanderlinden


İsviçre’de Yahudi çocukları kurtarmak için oluşturulan gizli okulu anlatan kitaptan

HAFIZANIN YANKILARI

Gönüllülüğümün bu kalan kısmında bir de müzede gönüllülük yapan Holokost kurtulanlarının anılarını yazmayı öğrendikleri Hafızanın Yankıları (Echoess of Memory) isimli bir yaratıcı yazı yazma atölyesine katıldım.


Hafızanın Yankıları Yazı Atölyesinden

Hafızanın Yankıları (Echoes of Memory), Holokost’tan kurtulan gönüllüleri kişisel hikayelerini yazmaya teşvik etmeye yönelik bir proje. Her ay yukarıdaki resimde gördüğünüz gibi toplanarak birbirlerine yazdıkları taslak metinleri okuyup, daha iyi nasıl yazabilecekleri hakkında hem birbirlerinden hem de eğitmenlerinden fikirler alıyorlar. Eğitmenleri Maggie Peterson, Maryland Üniversitesi Edebiyat Bölümü’nde ders veriyor ve travma dönemlerine ait anıları yazıya geçirme konusunda uzmanlaşmış. Holokost’tan kurtulmuş birinden anılarını yazmasını istemek birçok açıdan zor, çünkü muhtemelen yaşadıklarını anlatacak kelimeler bulmakta çok güçlük yaşıyorlar. Bu atölye hem kurtulanların geçmişin zor anılarını daha iyi ifade etmelerine yardımcı oluyor hem de biz Holokost’u anlamak isteyenler için Nazilerin insanlığa karşı işledikleri Holokost suçunu tarihte yaşanmış bir olay olma bağlamından çıkarıp, bu vahşetin hedefinin o zamanlar çocuk olan bugün yaşını almış güzel insanlar olduğunu tüm çıplaklığıyla görmemize sebep oluyor. Holokost bu insanların hayatını kökünden değiştirmiş hatta günlük yaşamlarının ve kimliklerinin bir parçası haline getirmiş, anılar okundukça bunu daha net bir şekilde anlayabiliyorsunuz.

Yazı eğitmeni onlara çok beğendiğim bir örnekle neyi nasıl yazmaları gerektiğini açıkladı ve dedi ki hepimizin evinde çoğu zaman asla işimize yaramayacağını bile bile bir gün mutlaka yarar diyerek kendimizi kandırma pahasına tuttuğumuz eşyalar vardır, ama bazı eşyalardan da aslında işimize çok yarayacak olmasına rağmen çağrıştırdığı kötü anılar sebebiyle derhal kurtulmak isteriz. İşte anılarımız da tıpkı bu eşyalar gibidir. Eğer bir anı yaşarken çok sevdiysek, onu süsleye püsleye anlatır, belki de gerçekte olduğundan daha güzel hatırlarız. Ancak kötü anılar tam tersidir. Onları bir an önce unutmaya meyilli oluruz ve üzerine konuşmayı pek sevmeyiz. Daha sonra eğitmen, Holokost kurtulanlarından, hatıralarını yazarken neden bu anıyı hatırlamayı tercih ettiklerini yazmalarını istedi. Bu bizim yazarın anıyla nasıl bir bağı olduğunu anlamamızı kolaylaştıracaktı.

İçinde bulunduğumuz zaman gereği müzede gönüllülük yapan Holokost kurtulanları, ancak o zamanlar çocuk olanlar, onların ebeveynleri Holokost’tan kurtulsalar bile insan ömrü belli olduğu için şu an hayatta değiller. Dolayısıyla müze gönüllülerinin hatırladıkları çoğunlukla ebeveynlerinin onları Nazilerden nasıl kaçırıp kurtarmaya çalıştığı. Gönüllülerden biri olan Halina Peabody, yazdığı metnin taslağını okurken, öğreniyoruz ki babalarından ayrılmak mecburiyetinde kaldıktan sonra annesi Katolik bir rahipten Halina, ablası ve kendisi için Yahudi kimliklerini saklamak adına doğma büyüme Katolik olduklarına dair sahte bir belge almayı başarmış. Halina halen tüm Katolik dualarını ezbere bildiğini anılarında yazmış. Ania ve Marcel Drimer, ikisi de Holokost’tan kurtulduktan sonra tanışıp evlenen bir çift. Onlar da yazılarında genç bir mülteciyken de birbirlerine gönderdikleri mektuplardan bahsedip bizi gülümsettiler. Başka bir Holokost kurtulanı ise “Babcia”, yani ninesinden bahsediyordu. Daha sonra babcia’sından ayrılmak zorunda kalıyor çünkü Yahudi olmayan bir ailenin yanına güvende olması için evlatlık veriliyor. O da yazısında, aslında bu “yeni anne”sinden çok iyi muamele görmesine rağmen sürekli içinden onu ninesiyle karşılaştırıp, asla yerini tutmayacağını düşündüğünü bu yüzden çok yaramazlık yaparak bu yeni annesini bilerek incitmeye çalıştığını anlatıyordu. Atölyeye katılanlar arasında bir de Albert Garih vardı. Albert’in ailesi İstanbul’da yaşamasına rağmen, Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşüyle kendilerini güvende hissetmeyip, gayrimüslimlere yönelik bir nefret yaşanacağı endişesiyle Paris’e yerleşiyor. Albert de yazısında bize ailesinin İstanbul’dan nasıl kaçıp burada Nazi zulmüne yakalandıklarını ve bundan da nasıl kurtulduklarını anlattı. Bu yazıların hepsi son halini aldıktan sonra kitaplaştırılacak ve yine müzenin sitesinde herkesin bu ilham verici ve öğretici hikayeleri okuyabilmesi için erişime açık olacak.

Bahsetmeyi unutmamam gereken bir diğer şey ise müzenin yeni teknolojilere müzenin işleyişinde yer veriyor oluşu. Henüz deneme aşamasında olmasına rağmen müzede üç boyutlu görsel gerçeklik gözlükleri kullanılarak gösterilen kısa filmle ziyaretçilere günümüz Suriye mülteci krizi hakkında daha yakından bilgi edinme fırsatı sunuluyor.

Görsel gerçeklik gözlükleriyle ziyaretçilere gösterilen bu 360 derece görüntülü 5 dakikalık kısa filmde, 27 yaşında, eskiden hukuk öğrencisi olan Suriyeli mülteci Firas’ın hikayesi anlatılıyor. Ben de ilk olarak filmi kendim de izleyip daha sonra bunu ziyaretçilerin izlemesine yardımcı olan ekipte çalıştım. Filmde Firas küçük oğluna savaş başlamadan önce, Halep’te yaşadıkları güzel hayatı, bunu nasıl kaybettiklerini ve umudunu kaybetmemesi gerektiğini yine güzel bir hayata kavuşacaklarını anlatıyor. Firas bunları anlatırken, izleyici Halep’in savaşta yıkılmış binalarını ve daha sonra da Firas’ın ailesiyle birlikte mülteci olarak yaşadığı Ürdün sokaklarını 360 derece olarak görebiliyor. Bu üç boyutlu görüntüler ve Firas’ın anlattıkları filmi çok etkileyici kılıyor. Adeta film izlemiyormuş da sanki gerçekten Firas’ın evinde ziyaret edip yaşadıklarını birebir görmüş gibi oluyorsunuz. Kendime ait bu hissi daha sonra bu gözlüklerle filmi izleyen diğer ziyaretçilerden de birebir duydum. Hatta ziyaretçilerden bir tanesi daha önce Suriye hakkında izlediği veya okuduğu hiçbir şeyin onda Suriye ve Suriyeli mülteciler hakkında bu kadar samimi bir endişe uyandırmadığını ifade etti. Bu Virtual Reality (Görsel Gerçeklik) filminin gösterimi deneme aşamasında olup haftada yalnızca iki kez gösterilmesine rağmen çok ilgi görüyor. Günde 60 ila 90 ziyaretçi bu deneyimi yaşıyor. Unutmadan gösterilen filmin adı “For My Son” (Oğlum İçin). Film hakkında daha detaylı bilgi aşağıdaki linkten edinilebilir. Aynı zamanda filmi İngilizce altyazılı olarak aynı linkten veya YouTube üzerinden izleyebilirsiniz:

For My Son – Living On One – Living on One Dollar http://livingonone.org/formyson/

For My Son – in 360º https://www.youtube.com/watch?v=qLhDsyL1Zhc

Yolunuz düşer de bir gün Birleşik Devletler Holokost Anma Müzesi’ni ziyaret ederseniz, ikinci katta bulunan günümüz insani trajedilerini anlatan geçici sergiler salonunu ziyaret etmeyi unutmamanızı tavsiye ediyorum. Suriye sergisi birkaç ay içinde gösterimden kalkmış olur fakat büyük ihtimalle yerini başka bir trajediye ait sergi alacak, çünkü maalesef günümüzde benzer trajedilerin ardı arkası gelmiyor. Her ne kadar yapabileceklerimiz çoğu zaman bu trajedileri durdurmaya yetmese de bu gerçek, yaşananları bilmek, yaşananları unutmamak ve bir daha yaşanmaması için elimizden geleni yapmak ile ilgili sorumluluğumuzu ortadan kaldırmıyor. İkinci bir ricam da, eğer gerçekten insanlar için bir değişim yaratacak bir şey yapmak istiyorsanız, Dünya Hafıza Projesi programını anlattığım şekilde bilgisayarınıza indirip bu güzel projeye elinizden gelen katkıyı sunun belki bir ailenin birbirine kavuşmasının sebebi siz olursunuz.

Kaynaklar:

1) World Memory Project https://www.ushmm.org/online/world-memory-project/ , https://www.ancestry.com/cs/wmp

2) USHMM Remember Me Project https://rememberme.ushmm.org/

3) USHMM Echoes of Memory: Holocaust Survivors’ Writing Project https://www.youtube.com/watch?v=EczZmWmMP74

beraberceden duyurular, haberler ve etkinlikler için e-posta listemize katılın!