Göçmen Harfler Atölyesi

Proje Hakkında

beraberce Derneği’nin Göçmen Harfler adıyla 10 hafta boyunca mülteci kadınlarla birlikte yürüteceği yazı atölyesi 2018’de başladı. Göçmen Harfler Yazı Atölyesi, mülteci kadınların özne olarak var olmaya çalıştıkları kamusal alanda, cinsiyet rolleri, eşitsizlikler ve ayrımcılık üzerine öyküler, şiirler, fotoğraflar, resimler aracılığıyla düşünmeyi, tartışmayı; bunlardan yola çıkarak bireysel ve kolektif hafızalarda yolculuğa çıkmayı ve bu yolculuğu kurmaca yazı ile aktarmayı amaçlıyor. Edebiyatçı/edebiyat öğretmeni Melike Koçak’ın kolaylaştırıcılığında yürüyen atölyede sözlü ve yazılı tüm çalışmalar Türkçe ve Arapça olmak üzere çift dilli yürütüldü. Yazı aracılığıyla düşünme ve ifade edebilme becerilerini geliştirmeyi amaçlayan atölyeye, orta ve iyi derece Türkçe bilen mülteci kadınlar katılıyor. 10 hafta süren atölyenin ardından mülteci kadınların yazılarından oluşan Arapça-Türkçe kitap hazırlandı.

Proje

beraberce Derneği’nin “Göçmen Harfler” projesi kapsamında mülteci kadınlar tarafından üretilen öykülerden oluşan Türkçe, Arapça ve İngilizce olarak 3 dilli basılan kitabın lansmanı yapıldı.  İstanbul Beyoğlu’ndaki Karşı Sanat’ta 12 Kasım 2019 akşamı düzenlenen lansmana destek amacıyla Pelin Batu da katıldı ve kitaptan çok etkilendiği Nesreen Sabeer’in “Kocaman Evrende Dar Bir Yatak” öyküsünü seslendirdi. 

 

Etkinlik sonunda Kardeş Türküler’den bir grup sanatçının seslendirdiği Arapça, Kürtçe ve Türkçe türküler eşliğinde halaylar çekildi.  beraberce Derneği’nin Göçmen Harfler adıyla 10 hafta boyunca mülteci kadınlarla birlikte yürüttüğü yazı atölyesi 20 Ekim 2018’de başlamıştı. Filmmor Kadın Kooperatifi’nde gerçekleşen Göçmen Harfler Yazı Atölyesi’nde, mülteci kadınların özne olarak var olmaya çalıştıkları kamusal alanda, cinsiyet rolleri, eşitsizlikler ve ayrımcılık üzerine öyküler, şiirler, fotoğraflar, resimler aracılığıyla düşünmeyi, tartışmayı; bunlardan yola çıkarak bireysel ve kolektif hafızalarda yolculuğa çıkmayı ve bu yolculuğu kurmaca yazı ile aktarmayı amaçlıyordu. 

 

Edebiyatçı/edebiyat öğretmeni Melike Koçak’ın kolaylaştırıcılığında yürüyen atölyede sözlü ve yazılı tüm çalışmalar Türkçe ve Arapça olmak üzere çift dilli yürütüldü. Yazı aracılığıyla düşünme ve ifade edebilme becerilerini geliştirmeyi amaçlayan atölyeye, orta ve iyi derece Türkçe bilen mülteci kadınlar katıldı. 10 hafta süren atölyenin ardından mülteci kadınların yazılarından oluşan kitap Arapça-Türkçe-İngilizce olarak basıldı. 

 Lansmanın açılış konuşmasında beraberce Derneği Direktör’ü Ayşe Öktem kitaba emeği geçenleri ve kitabın gelişim hikayesini de anlatarak şunları dile getirdi:  Herkese Merhaba! Değerli yazarlarımız, Bayan Agha, Faten Sarraj, Houda Hilal, Joud Jazbeh, Nesreen Sabeer, Randa Khafshe, Rasha Sarraj, Rotana Abo Kalam, Sohair Yaghi, Suzanne Abdulkarim!  Hoş geldiniz. beraberce Derneği olarak, size bugün gerçekten gurur duyduğumuz bir kitabı tanıtıyoruz: Göçmen Harfler. Kitabın yazarları aramızda, ve onlara emekleri, fikirleri, çalışmaları için teşekkürlerimi sunuyorum. Bu kitabın bir çok annesi var – Suriyeli kadınlarla bir yaratıcı yazarlık atölyesi yapma fikrini geliştiren, bunu bir projeye döken ve beni bunu desteklemeye ikna eden Berfin Azdal arkadaşımız en başta olmak üzere. Yaratıcı yazarlık atölyesinin kolaylaştırıcılığını yapan, bu atölyeyi yürüten edebiyatçı Melike Koçak ve onu bir kültür rehberi ve bir tercüman olarak destekleyen edebiyatçı Faten Sarraj.

F .  

Kadınların zihinsel özgürlüğünü simgeleyen o güzel kapağı yapan arkadaşımız Övsev Alev Özcan. Bütün organizasyon işlerini yapan arkadaşlarımız Sibel Ayten ve Ayşegül Duymaz. Çok geniş bir ana kadrosuna sahip bu kitabın iki babası da var, Mehmet Göcekli ve Yusuf Sayman arka planda kitabın mizanpajını yaptılar. 

 

Kitabı üç dilde çıkardık. Hikayeler Arapça ve Türkçe yazıldı, kimi Türkçe, çoğu Arapça. Hepsi İngilizce ’ye, ve Türkçe olanlar Arapça ’ya, Arapça olanlar da Türkçe ’ye çevrildi. 

 İlginçtir, kimse bize “aa, neden İngilizceye çeviriyorsunuz” diye sormadı. Bir STKnın çıkardığı kitabın İngilizce de olması bize çok normal geliyor – çünkü donör bunu isteyecek, belki uluslararası basın ilgilenir. Ama Arapça? “Neden bunun bir de Arapçasıyla uğraşıyorsunuz” diye soran oldu. Hem de Arapça’nın dizgisi de zor, tercümesi falan çok daha pahalı, gerekli mi bu şimdi?  Evet, gerekliydi Arapçası. Yazar kadınlarımızın anadili olduğu için. Ve duygular en gerçek, en içten, en yakıcı ifadelerini anadilde buldukları için. Ve anadil, bir mülteciye kalan en son vatan olduğu için. Her şey yıkıldıktan sonra, vatanda hiçbir şey kalmadıktan sonra, her şey elinden alındıktan sonra yanında getirdiği ve kimsenin elinden alamayacağı, kimsenin işgal edemeyeceği yerdir mültecinin anadili. Pahalı diye, zor diye, bu kadınların yanlarında getirdikleri o içsel vatanı mı alacaktık ellerinden? Almayacaktık tabii. 

 

Bu kitapla gerçekten gurur duyuyoruz dedim. Gerçekten gurur duyuyoruz, çünkü bu kitapta sunulan hikayelerin hepsi kurgu hikayeler. Zamane kadınlarının zamane kurguları. Masallar değil, halk efsaneleri değil. Biliyorsunuz, STKlar – bütün dünyada böyle – mülteci ve göçmen kadınlarla çalışma yapar. Ya da köylü kadınlarla, yoksul kadınlarla, yaralanabilir durumda kadınlarla. Ve bu çalışmaların sonucunda iki dilli masal kitapları – çocuklarımıza masallar – ya da halk efsaneleri – kadınların anlattıkları efsaneler – ortaya çıkar. Sanki kadınlar, masal bilmek zorundalar, halk efsanelerini bilmek zorundalar. Sanki şehirli kadın yok, sanki anne olmayan yok, sanki masal bilmeyen kadın yok. Ya da olmamalı. Beyaz kadının masal bilmeme hakkı vardır, ama köylü kadının, göçmen kadının, mülteci kadının? Beyaz olmayan kadınlara biçilen roldür bu – çocuklara masal anlatmak, kültürü halk efsaneleriyle devam ettirmek. 

 

Her ülkenin kendi beyazı var ve kendi ötekisi var. Ben uzun süre Almanya’da yaşadım. Çoğunluk toplumunun, azınlık olarak gördüğü kadına nasıl baktığını kendim yaşadım. Çoğunluğun önyargı aleminin ne kadar yaralayıcı olabildiğini, o iyi niyetli çoğunluk kadınlarının vücutlarımız üzerinde ne denli kolonyalist olabildiğini, ve dilini elinden alma çabalarının ne denli mütecaviz olduğunu kendim hissettim. Benden de masal anlatmam istendi birkaç kez – oysa ben masal bilmem pek. Bilmek zorunda mıyım? Hayır. Almanya’da ben o ülkenin ötekisiydim. Şimdi burada ben beyazım. Bu ülkenin öteki kadınları ise örneğin Suriye’den gelmiş olan kızkardeşlerimiz. Mülteci olmak nedir biliyor muyuz? Ülkeni, vatanını, bazen aileni ve dostlarını geride bırakarak, bütün bir hayatını geride bırakarak, savaş denilen o büyük felaket olmasaydı hiç ayak basmayacağın yollardan yabancı bir ülkeye gelmek, ve orada yeniden bir hayat kurmak, yeniden dirilmek, yeniden tutunmak – bunların ne kadar zor olduğunu biliyor muyuz, idrak edebiliyor muyuz? Bu kadınların duygularını, korkularını ve rüyalarını, endişelerini ve hayallerini biliyor muyuz? Bu kadınların – kadınların hep daha güçsüz, daha nazik, daha yumuşak oldukları söylenir ya – bu kadınların ne kadar güçlü, ne kadar dirençli, ne kadar kahraman olduklarını biliyor muyuz, idrak edebiliyor muyuz? Bu güçlü, dirençli ve kahraman kadınlar yazdı bu hikayeleri. Tüm ülkesini ve vatan toprağı dediğimiz o anadillerini yanlarında taşıyan, hüzünleriyle ve hayalleriyle aramızda yaşayan kadınlar. Bir daha bu kadınlara emekleri için teşekkür ediyorum. Umarım, bu kitap, bu kadınları anlamak, onlara hak ettikleri saygıyı göstermek için bir vesile olur. Ve umarım, bu memlekette, bu güzel kadınların hak ettikleri yeri almalarına ufacık da olsa bir katkımız olur. Teşekkürler.

beraberceden duyurular, haberler ve etkinlikler için e-posta listemize katılın!