Hatıla! projesi kapsamında gerçekleştirdiğimiz “beraberce Değişim Programı: Hafıza Mekanları programını DVV International’ın Türkiye temsilcisi ve stratejik partneri olarak yürütüyoruz.
Programda 2017-2019 yıllarında kolektif hafıza, hatırlama, unutma ve yüzleşme konularına ilgili ve eleştirel yaklaşımı olanların, hafıza ve vicdan mekânlarının demokratikleşmeye katkıda bulunabileceğine inananların, dünyadaki deneyimlerden yararlanmalarını, bilgi ve deneyim değişimi yapmalarını ve bu deneyimi Türkiye için işlevselleştirmelerini amacıyla onlarca gönüllümüz dünyanın dört bir yanındaki hafıza ve vicdan mekanlarında 30-60 gün geçirdiler. Deneyimlerini blog yazılarıyla paylaşan beraberce gönüllüleri, Deneyim Paylaşım Atölyeleri ile de Arjantin’den Bosna’ya, Hollada’dan Güney Afrikaya çeşitli hafıza ve vicdan mekanlarına dair deneyimlerini, çalışma alanlarını paylaşmaya devam ediyor.
Tolga Kızılay / beraberce Değişim Programı: Hafıza Mekanları 2019 Gönüllüsü
Necmiye Alpay “barış” kelimesinin “bar” kökünden geldiğini söyler. Eski Türkçede gitmek anlamına gelir “bar” kelimesi. İşteş fiil hali de barıştır. Birbirine gitmek anlamındadır. Aynı kelime kökeni “barabar” kelimesinde de karşılık bulur. Birbirine gitmek bir araya gelmek anlamına gelir. Barış kelimesi de bu kelime kökeniyle kendi anlamını açıklar. Barış için gitmek lazım ama öyle bırakıp gitmek değil birbirine gitmek, yani işteş hal ile bir araya gelmek. Biz buna birbirinin gerçekliğine varmak diyelim diyor Alpay[1]. Hafıza mekanları bu anlamda bir gerçekliğin farkına varma yerleridir. Geçmişten bugüne bir köprü kurulur. Ancak bu köprü tarih çalışmalarındaki gibi değil, yaşayanın anlattığı, aktardığı şekliyle kurulur[2]. Yani barışmak için, birbirinin gerçekliğine varmak için ideal mekanlardır. İlk sözden, ilk sesten dinleme şansı tanır.
Barışın İzleri
Birbirine gitme halinin bu kadar basit olmadığı aşikar, günlük hayatta sorunları olan iki kişi ya da iki grup bir araya gelebilir, bu bir araya geliş barışmaya kapı aralayabilir. Ancak bir araya gelmek, birbirine gitmek fiziksel anlamından daha öte bir anlam taşır, çaba gerektirir. Fark etme, anlama, kabul etme çabasıdır bu. İzleri takip ederek, gerçekliğe ulaşma çabası. Takip edilen iz, barışın izleridir.
Birbirine gitmek bazen, kültürüne gitmek, onu anlamak, şahit olmak, hatanı kabul etmek ve sorumluluk almak gibi anlamlara gelir. Bu durumlarda gitmek, 100 yıl öncesinin suçunun sorumluluğunu alarak acıyı paylaşmak gibi sorumluluklar doğurur. Bu da bugün hafıza mekanları gibi mekanlar sayesinde mümkün olmakta. Gelecek için geçmişi anlatırlar. Bu sebeple de hafıza mekanları barış çalışmaları adına güçlü bir adımı temsil eder. Geçmişin üstünü örterek ne bireysel ne de toplumsal barış sağlamak mümkün değildir. Unuttuğun ya da üstünü örttüğün zaman gerçekliğe gitmek yerine ondan uzaklaşmış olursun. Barış için gerçekliği kabul etmek, ”hatırlamak” gerekir. Hatırlayarak ona gitmek.
Böyle bir misyona sahip, geçmişten ders çıkaran, unutma kültürüne karşı hatırlamayı savunan birçok mekan var dünyada. Ders alınacak mekanlar. Bunlardan biri de Polonya, Krakow’da bulunan Galicia Yahudi Müzesi. Müzeden bahsetmeden önce müzenin olduğu bölgeden, Kaizimerz’den bahsetmek gerekir. Çünkü Galicia Yahudi Müzesi’nin bu bölgede olmasının bir anlamı var.
Kaizimerz; hafızannın mekanı, mekanın hafızası
Kaizimerz, Yahudilerin 500 yıllık tarihe sahip olduğu bir semt. Alman işgali sırasında en çok talan edilen yer. İşgalden sonra da uzun süre sessizliğe terk ediliyor. Ancak 90’lı yıllarla beraber, Schindler’s List filmiyle büyük bir değişim geçiriyor. Film Kaizimerz’de geçiyor, filmdeki fabrika bu bölgede. Şimdilerde lüks otellerin, kafelerin, restoranların olduğu, insanların eğlenmek için geldiği bir yer. İnsanlar Kaizimerz’i şehrin diğer merkezi olarak anıyor. Ancak mahalle şimdi yüklenen anlamından daha öte kendi başına bir hafızayı temsil ediyor. Sokaklarında yürürken, bir kafede otururken gözünüzü açar ya da Kaiziemerz’i dinlerseniz çok şey anlatıyor. Bazen bir Yahudi mezarlığının önünden geçiyor, bazen eski bir sinagogdan dönüştürülmüş kafede oturuyor ya da kapı girişlerinde bir “mezuza[3]” ile karşılaşıyorsunuz. Pierre Nora’nın söylediği “hafıza her zaman yaşanan gruplar tarafından üretilen yaşamın kendisidir[4]” sözünde yankılanan yaşamın kendisi Kaizimerz’de tam karşınızda duruyor. Kaizimerz’de doğal hafıza müzesinin ötesinde bir başka hafıza müzesi daha bulunmakta; Galicia Yahudi Müzesi.
Galicia Yahudi Müzesi
Müze 2004 yılında kalıcı bir sergi ile beraber Chrits Swarz tarafından kuruluyor. Müzenin açılmasına vesilen olan sergi 140 fotoğraftan oluşuyor. Fotoğraflar ise Yahudi kültürüne odaklı birbirini takip eden 5 bölüm şeklinde oluşturulmuş. Üçüncü bölüm holokost odaklı. Holokostun tam ortada olmasının bir anlamı var; sergi, savaştan önce ve savaştan sonrayı anlatıyor.
Bunun dışında geçici sergilere de ev sahipliği yapan müze, çeşitli eğitimler gerçekleştiriyor, “hayatta kalan toplantıları” düzenleyerek ilk ağızdan yaşananları aktarıyor, konserler, film gösterimleri, turlar düzenleyerek şehri ve kültürü tüm gerçekliğiyle anlatmaya çalışıyor. Yani bir gerçekliği gözler önüne seriyor. Bir barış alanı açıyor, gitmek için bir fırsat sunuyor.
Barış kavramına dönecek olursak, barış anlamakla, hatırlamakla ve bir diğerine gitmekle mümkün oluyor. Galicia Yahudi Müzesi de başlı başına bir hafıza mekanında bu sorumluluğu yerine getiriyor. Geçmişten ders çıkarmak, tekrar aynı hatalar yapılmasın diye oluşmuş bir müze olarak geçmişin izlerini gözlerin önüne seriyor. Barış da ancak geçmişi hatırlamak ile mümkün oluyor. Çünkü Faulkner’in dediği gibi geçmiş asla ölmüş değildir, geçmiş geçmiş bile değildir[5].
[1] Necmiye Alpay, Barışın Yükü, barisesittir.blogspot.com.
[2] Pierre Nora, Hafıza Mekanları, Dost Yayınevi.
[3] Mezuzah: Yahudilerde kapı girişine asılan içinde dua olan kutu. www.wikipedia.org
[4] Pierre Nora, Hafıza Mekanları, Dost Yayınevi.
[5] William Faulkner, Requim for a Nun.