Hatıla! projesi kapsamında gerçekleştirdiğimiz “beraberce Değişim Programı: Hafıza Mekanları programını DVV International’ın Türkiye temsilcisi ve stratejik partneri olarak yürütüyoruz.
Programda 2017-2019 yıllarında kolektif hafıza, hatırlama, unutma ve yüzleşme konularına ilgili ve eleştirel yaklaşımı olanların, hafıza ve vicdan mekânlarının demokratikleşmeye katkıda bulunabileceğine inananların, dünyadaki deneyimlerden yararlanmalarını, bilgi ve deneyim değişimi yapmalarını ve bu deneyimi Türkiye için işlevselleştirmelerini amacıyla onlarca gönüllümüz dünyanın dört bir yanındaki hafıza ve vicdan mekanlarında 30-60 gün geçirdiler. Deneyimlerini blog yazılarıyla paylaşan beraberce gönüllüleri, Deneyim Paylaşım Atölyeleri ile de Arjantin’den Bosna’ya, Hollada’dan Güney Afrikaya çeşitli hafıza ve vicdan mekanlarına dair deneyimlerini, çalışma alanlarını paylaşmaya devam ediyor.
Evrim Mercan / beraberce Değişim Programı: Hafıza Mekanları 2019 Gönüllüsü
Bosna Hersek Tarih Müzesi İkinci Dünya Savaşı’na ait belgeleri toplama ve sergileme amacıyla kurulmuş. Zaman içinde ülkenin yaşadığı olaylar da müzenin koleksiyonunu belirlemiş. İkinci Dünya Savaşı, Tito’nun sosyalist Yugoslavya’sı, 92-95 savaş dönemi ve bu dönemlerin sanatsal yansımaları müzenin arşivlerinde ve sergileme alanlarında yerlerini almış. Müzedeki iki ana sergileme alanından birinde 1923’ten beri üretilmiş sanat eserleri yer alıyor. Diğer sergileme alanında ise 92-95 yılları arasında yaşanan Saraybosna’nın kuşatılması anlatılıyor.
Saraybosna’nın kuşatılması ile ilgili sergileme, savaş sırasında gündelik hayatın nasıl değiştiğine ilişkin fotoğraflar, belgeler, gazete haberleri ve nesnelerden oluşuyor. Bunun yanında savaşın getirdiği yokluk sürecinde insanların yaratıcılıklarını kullanarak ürettikleri eşyalar da sergide yer alıyor. Üç buçuk sene kuşatma altında kalan kentte elektrik, ısınma, su gibi temel ihtiyaçların yokluğu insanları kendi tasarladıkları eşyalarla ihtiyaçlarını karşılamaya itiyor. Konserve kutularından veya gıda tenekelerinden yapılan sobalar; o çaresizlikte, hem ısınma hem de yemek pişirme açısından bir hayli iş görüyor. Su, kent içindeki belli noktalardan taşınarak getiriliyor ve bidonları taşımak için bir bira kasası tekerlek takılarak taşıma aracına dönüştürülebiliyor. Kuşatma altındaki silahsız sivil halk su borularından tüfekler yaparak kendi silahlarını hazırlıyor. İnsanların hayatta kalma mücadelesi; ellerinde olan, kalan her şeyi yaratıcı bir şekilde tekrar değerlendirmeyi gerektiriyor. Bu döneme ait koleksiyondaki nesneler hastaneler, insani yardım örgütleri, tiyatrolar gibi kurumlardan toplandığı kadar Bosna halkının katkılarını da içeriyor. İnsanlar ellerinde ne varsa müzeye bağış olarak getiriyorlar.
BH Tarih Müzesi, sergilenen ürünlerin yanında geniş bir arşive sahip. Arşiv yine Bosna Hersek tarihinin farklı dönemlerine ait birçok belge ve nesneyi koruyor. Müze bu arşivi farklı proje, araştırma ve sergilerle insanların erişimine açarak tarihin yeniden değerlendirmesine katkı sunmaya çalışıyor.
Savaş Öyküleriyle Büyümek
BH Tarih Müzesi, elindeki koleksiyonu farklı yönlerden ele alan bir müze, bu anlamda müzenin her alanı sanatçılar veya araştırmacılar için bir laboratuvar ortamı oluşturabiliyor. 2019 Nisan ayında yapılan açık çağrıyla Yaşayan Müze (Live Museum) Projesi kapsamında birçok sanatçı ve araştırmacı müzenin arşivinde çalışma imkanı bulmuş. Bu çalışmalar sonrası oluşturulan projeler sırayla hayata geçiyor. Müzede geçirdiğim süre boyunca Yaşayan Müze Projesi’nden çıkan birkaç sergiyi görme şansım oldu. Bu proje kapsamında, güzel sanatlar fakültesi öğrencilerinin müzenin arşivinde yaptıkları araştırma sonucu üretilen işlerin yer aldığı bir sergi Türkiye’ye dönüşümden iki hafta önce açıldı. Sergide işleri yer alan öğrenciler savaştan sonra doğmuşlar. Bununla birlikte savaş hikayeleri tüm yaşamlarına eşlik etmiş. Bosna Hersek’in bu zorlu geçmişi savaş dönemini yaşamamış insanları da derinden etkiliyor; yeniden kurulmaya çalışılan yaşamlarda savaşın travmaları hissedilebiliyor.
Kendini toparlamaya çalışan bir ülke, harap sokaklar, yıkılmış veya kurşun izleriyle dolu binalar; bu toparlanma sürecinde büyüyen birçok çocuğun veya gencin ruhunda derin izler bırakarak; karamsar ve güvensiz bir ruh hali yaşamalarına neden oluyor.
Marina Krismanovic ve Ensar Hadzic’in sergide yer alan çalışmaları tam da böyle bir ülkede doğmanın zorluğunu ve travmasını anlatıyor.
Ensar Hadzic resimlerinde acı, çatışma, gerçeklikten kaçış gibi farklı duyguların iç içe geçtiğini ifade ediyor.
Marina Krismanovic ise ülke ve tarihiyle ilişkisini çizimlere dökmüş. Otoportresini yaptığı çalışmasında, kendini Bosna Hersek’i simgeleyen bir teneke kutunun içinde resmediyor ve bu sıkışmışlık içinde gitmek ve kalmak arasında yaşadığı ikilemi anlatıyor. “Hayat Bir Oyun” adlı ikinci çalışmasında ise Bosna Hersek’i bir video oyunu olarak ele almış. Oyunun sonunda; kalarak mücadeleye devam etmek ya da oyundan vazgeçmek veya başka bir ülke seçmek seçenekleri yer alıyor. Her iki çalışma da Bosna Hersek’in yaşaması zor bir ülke olduğunu gösteriyor.
Savaştan sonra doğmuş bu iki genç sanatçının çalışmaları, savaşın; insan ve kent üzerindeki izlerini yansıtıyor. İnsanlardaki tedirginlik, savaşı yaşamamış diğer kuşağa bellek ve duygu aktarımı olarak geçiyor.
Gençlerde gelecek kaygısı hakim, bir kısım genç daha iyi bir geleceği kendilerinin inşa edeceğine inanırken, bir kısmında ülkeden gidip yeni bir yaşam kurma düşüncesi de ağır basabiliyor.
Bu sergi ve öncesindeki araştırma süreci gençlerin tarihle ilişki kurmaları, geçmişle ilgili sorularına cevap bulmaları ve hikayelerini anlatabilmeleri adına önem taşıyordu. Arşivde İkinci Dünya Savaşı’ndan beri bitmeyen bir mücadele ve bunun sanata yansımaları görülüyor. Projede yer alan genç sanatçılar geçmişten gelen tüm acılarla yüz yüze gelerek bir hesaplaşma içine girdiklerini ifade ediyorlar. Sanatçıların işleri bu dönem gençliğinin duygularını anlatıyor ve savaş sonrası izlerin sonraki kuşaklardaki yansımasını gösteriyor.
Yaşayan Müze Projesi daha pek çok farklı sergiye, hikayeye kapı açacak gibi görünüyor. Bellekleri taze tutmak, bazen alışılmışın dışına çıkmak, başkalarının duygularına ortak olmak, birlikte anmak için müze bir alan oluşturuyor. Savaşın tüm yok ediciliğine karşı bir var olma mücadelesi müzenin kuruluşundan bu yana onu ayakta tutuyor.