Hatıla! projesi kapsamında gerçekleştirdiğimiz “beraberce Değişim Programı: Hafıza Mekanları programını DVV International’ın Türkiye temsilcisi ve stratejik partneri olarak yürütüyoruz.
Programda 2017-2019 yıllarında kolektif hafıza, hatırlama, unutma ve yüzleşme konularına ilgili ve eleştirel yaklaşımı olanların, hafıza ve vicdan mekânlarının demokratikleşmeye katkıda bulunabileceğine inananların, dünyadaki deneyimlerden yararlanmalarını, bilgi ve deneyim değişimi yapmalarını ve bu deneyimi Türkiye için işlevselleştirmelerini amacıyla onlarca gönüllümüz dünyanın dört bir yanındaki hafıza ve vicdan mekanlarında 30-60 gün geçirdiler. Deneyimlerini blog yazılarıyla paylaşan beraberce gönüllüleri, Deneyim Paylaşım Atölyeleri ile de Arjantin’den Bosna’ya, Hollada’dan Güney Afrikaya çeşitli hafıza ve vicdan mekanlarına dair deneyimlerini, çalışma alanlarını paylaşmaya devam ediyor.
Pelin Asa / beraberce Değişim Programı: Hafıza Mekanları 2019 Gönüllüsü
Beyrut’taki son iki haftamda şehir ve deneyimim, aniden ve beklemediğim bir şekilde değişti. Ben habersiz, diğer Lübnanlılarla yemek yerken diğer Beyrutlular vergilerdeki artışlara ve yeni vergi tekliflerine karşı sokaklarda, şehir merkezinde, evimin arkasındaki kavşakta, Hamra’daydılar. O sırada ne şehirdeki çoğu yolun protestocular tarafından kapatıldığını ne de bu durumun Beyrut’taki zamanımın sonuna kadar süreceğini bilmiyordum. Beyrut’un dışında yaşadıkları için kapalı bir yolda sıkışıp kalma riskini göze almak istemeyen çalışma arkadaşlarım da sonraki günlerde ofise gelemedi ve işimi tamamlamak için yeni yerler aramam gerekti. Diğer taraftansa, Beyrut’un kendisi bir öğrenme alanı haline geldi; sanıyorum ki bu olaylar Lübnan’da uzun bir süre hatırlanacak.
Beyrut gibi tek ulaşım metodunun karayolu olduğu bir şehirde yolların kapatılması hayatı uzun bir süre boyunca durdurdu. Okullar ve bankalar neredeyse iki hafta boyunca kapalı kaldı, protestoların yoğunlaştığı şehir merkezinin etrafındaki dükkanlar belki de hala kapalı. Yeni vergi teklifleri hemen geri çekildi, başbakan Hariri milletvekili maaşlarının yarıya indirilmesi gibi sert önlemler alınacağını söyledi, fakat yine de protestocular meydanı terk etmedi. Şehitler Meydanı’ndaki kalabalık daha da arttı; çadırlar, yiyecek dağıtımı ve ilk yardım gibi değişik istasyonlar kuruldu, manuşe, kaak (Lübnan yemekleri) ve Lübnan bayrakları satan arabalar etrafı doldurdu. Bazı çadırlarda ve parklarda forum tartışmaları yürütülüyordu, duyduğuma göre protestolara katıldıkları için işten çıkarılanlar için bir hukuki destek çadırı bile vardı.
Protestoların ilk haftasında Şehitler Meydanı
Tartışma yürütülen çadırlardan biri
Şehri Ele Geçirmek
Beyrut’taki bu son iki haftanın deneyimi bana bir kent çalışmaları dersi için yazdığım bir yazıyı hatırlattı; sokak eylemleri, kitlesel gösteriler insanların şehri ele geçirme, şehre sahip çıkma duygusunu nasıl geliştiriyor. Bu heyecanlı zamanların olabildiğince tadını çıkarmak için Beyrut yürüyüşlerimi genişleterek hızlandırdım. (Beyrut’ta yürüdüğüm yolları çizdiğim bir harita bu bir buçuk ayda şehrin neredeyse batıdan doğuya, kuzeyden güneye her tarafını kat ettiğimi, her biri kendine has mahallelerinin içinden geçtiğimi gösterdi.) Beyrut, ve genel olarak Lübnan gösterileri, dünya çapındaki diğer eylemlerle birçok benzerlik gösteriyor; ilk olarak da sembolik bir kamusal alanı merkez olarak seçmek. Beyrut’ta bu nokta, doğal olarak, Şehitler Meydanı’ydı. Bunca tarihi hafızasına rağmen hiç de çekici olmayan bu nokta (Her yanından işlek yollar geçen meydanın etrafında sadece bir otopark ve boş bir çimenlik var.) protestoların başlamasıyla kentsel anlamını geri kazandı. Özellikle geceleri, meydan dolaşanlar, nargile içenler, halay çekenler ve meydanın ortasındaki Şehitler Anıtı’nın kaidesi ve çevresini boyayanlarla dolmuştu. İç savaş izlerinden tertemiz arındırılmış şehir merkezi de hiç olmadığı kadar kalabalıktı. Her geçtiğimde neredeyse bomboş olan restore edilmiş Souq’ta (Çarşı) ise bu en kalabalık zamanda tüm dükkanlar kapalıydı.
Yine kitlesel eylemlerde görüldüğü gibi, Beyrutlular bazı yolları ve binaları ele geçirmişlerdi. Yollarda sinirli ve sabırsız Beyrut sürücüleri korkusu ve kesintisiz korna sesi olmadan rahatça yürümek, başka zaman giremeyeceğim terk edilmiş muazzam binalara girebilmek harikaydı, özellikle de merkezdeki iki ikonik binaya, Metropol Sineması (The Egg) ve 1001 Gece Tiyatrosu’na. Bu çok güzel olmalarına rağmen boş ve yarı yıkık duran iki simgesel binaya önceki yürüyüşlerimden birinde denk gelmiştim ve internette içlerinin fotoğraflarını gördüğümde içeri girmenin mümkün olup olmadığını düşünmüştüm- birkaç hafta sonraysa şehrin en turistik yapıları oldular. Meydanı ve çevresini dolduran halkın binaların etrafındaki bariyerleri aşıp serbestçe içlerinde (ve üstlerinde) dolaşarak belki de iç savaştan beri ilk defa kullanmaya başlamaları şaşırtıcı değil. Örneğin, büyük ihtimalle şeklinden dolayı, ‘Yumurta’ diye adlandırılan iç savaş nedeniyle inşaatı yarıda kalmış sinema binası yeniden film gösterimleri ve tartışmalar için kullanılmaya başlanmış.
Protestoların ilk iki haftasının sonunda Şehitler Anıtı
Protestocuların kapattığı General Fouad Chehab Yolu
İç Savaş sırasında inşaatı yarım kalan Metropole Sineması
Le Grand Théatre des Milles et Une Nuits, 1001 Gece Tiyatrosu
Şehri Kullanmayı Öğrenmek
Ve üçüncü, başarılı sokak eylemleriyle ortak nokta olarak Beyrut protestoları da bir ölçüde şehrin değişik yerlerine yayılmıştı. Sassine Meydanı’nda dört arterin birleştiği kavşağın tam ortasında bir haber izleme merkezi ve çadırlar kurmuşlardı. Bir sabah bir grup öğrenci birçok gece de başka grupların kapattığı yaşadığım mahalledeki ana kavşakta oturma eylemi yapıyordu. Yine de eylemlere genel desteğin boyutunu düşündüğümde hareketin şehre beklediğim kadar yayıldığını söyleyemem; bu bence Beyrutluların şehirlerini kullanmayı bilmemesiyle ilgili -bir ulaşım yolu olarak yürümeyi seçmek Beyrut’ta şaşırılan bir hareket… Onları da pek suçlamıyorum çünkü kullanabilecekleri iyi ve kapsamlı bir toplu taşıma sistemi bile yok. Eylemlerin politik etkileri üstüne yorum yapabilecek bilgim yok ama benim okuduğum şekliyle umduğum gibi bir kent bilincine ulaştıracağını söyleyemem. Yine de, gördüğüme göre ben gittikten sonra mesela bazı protestocular meydanın etrafında bulabildikleri alanlara fidanlar ekmişler, kilise ve camiler üstündeki boyaları ve yazıları temizlemişler -sanırım en azından meydanı, belki şehri de, sahiplenmeye başladıklarının küçük işaretleri.
Ben ayrılmadan günler önce başbakan cumhurbaşkanına istifasını sundu, dolayısıyla hükümetin de. Bu zamana kadar meydanın üstündeki anayol dışında yollar çoğunlukla açılmıştı, ama duyduğum kadarıyla benim döndüğüm günün akşamı tekrar kitleler halinde sokaklara taşıp trafiği engellemişler. (Bana tam zamanında havaalanına ulaşma şansını vererek.) Büyük ihtimalle, Lübnan için heyecanlı ve dalgalı zamanlar bir süre daha devam edecek.
Sassine Meydanı
Protestoların başladığı Riad el Solh Meydanı